sohbet sitesi Sohbet sitesi sohbet Hosting sohbet sanalbilgi Sohbet sitesi

Ünlü Düşünürlerin İdeal Devlet Anlayışları ve Cumhuriyet

jeSt

𝕲𝖊𝖞𝖎𝖐𝕱𝖔𝖗𝖚𝖒.𝕮𝖔𝖒
Forum Sahibi
24 Ocak 2023
15,672
378
1*by3h839-7evhucvqKLDkOA.png

İdeal devlet yönetimleri, cumhuriyet sistemi üzerinden düşünüldüğünde, yasaların var olduğu, halkın seçtiği temsilciler tarafından idare edilen yönetim anlayışı, demokrasinin var olduğu, özgürlüklerin korunduğu bir sistem iken; yaşam şekli olarak cumhuriyet ise erdem sahibi insanların belli ortak iyi çerçevesinde, yaşadıkları bir yaşam şekli, anlayışlar bütünü olarak ele alınabilir.
Cumhuriyet kavramının günümüzde tartışmalarının ve değerlendirmelerinin devam etmesi, bu iki bakış açısını barındırmasından kaynaklanmaktadır. Diğer düşünce sistemleri gibi cumhuriyet yalnızca düşünce sistemi olmakla kalmamış, aynı zamanda yönetim şekli olarak devlet sistemlerini etkilemiştir.
Siyaset tarihinde çok önemli olan iki büyük düşünür Platon ve Aristoteles’in adları da cumhuriyet ideolojisi ile birlikte anılmaktadır. Pek çok düşünürün de olduğu gibi bu iki büyük bilim insanının da cumhuriyet kavramını inceleme ve değerlendirme şekilleri farklı olmakla birlikte, en temel anlamlarıyla savundukları ve öne çıkarmaya çalıştıkları konuların aynı paralellikte olduğu görülmektedir. Platon ve Aristoteles elitist cumhuriyetçi olarak anılırlar ancak cumhuriyet kavramı onlar için de büyük önem taşımaktadır. Platon ve Aristoteles’in dışında pek çok düşünürün cumhuriyet kavramı yorumları farklılık göstermektedir. Bu nedenle cumhuriyet kavramı üzerinde etkili olan düşünürlerin kavram üzerinde durduğu noktalar kısaca aktarılacaktır.
1*qjB_BM4u9Zavt5g6ow27Ag.jpeg

Platon (İ.Ö. 427–346); açık bir şekilde cumhuriyet kelimesinden bahsetmemekle birlikte, işaret etmiş olduğu yönetim şekli ve anlayışı, şimdiki anlamda cumhuriyet yönetimini ifade etmektedir. Platon’un Devlet’i filozof-kral merkezli olmasına rağmen, siyasal sistemi en üst iyi olarak erdem düşüncesinin kamu felsefesine dönüştürülmesini ifade eder (Rials ve Raynaud, 2003:677). Bu demek oluyor ki, Platon cumhuriyetin en önemli kavramlarından biri olan erdem üzerinde hassasiyet ile durmaktadır. Platon, yönetim anlayışı olarak ne olirgarşik ne de tam demokrasiyi işaret etmektedir. Onun üzerinde durduğu mutlak eşitlik, servet ve erdemdir. Bu nedenlerden ötürü cumhuriyet ile belli noktalarda keşisse bile asıl olan onun aristokratik eğilimli olduğudur. Bu nedenle Platon’u düşünce yapısı olarak değil kavramsal anlamda cumhuriyetçiliğin değerlerini ön planda tutması açısından değerlendirmek mümkündür (Rials ve Raynaud, 2003:680).
1*p9A-3E7Am-nwSjClXx1oTQ.jpeg

Aristoteles; ideal devlet olarak adlandırdığı yönetim şeklinde, homojen bir toplum yapısı çizen düşünür, aşırı zengin ve aşırı yoksulluğun olmadığı orta halli sınıfın oluşturduğu, eşit haklara sahip ve herkesin söz sahibi olduğu yönetime işaret etmektedir (Şenel,2002:175). Aynı zamanda Aristoteles, en iyi yönetimi sınıflandırırken ilk önce adalet ilkesini ve hukuk kurallarına uyup uymama ilkesini ortaya atar (Ağaoğulları, 2009:356). Aristoteles de hocası Platon gibi, her ne kadar onun için demokrasi daha makbul görünse de o da aristokratik eğilimlidir. Yani cumhuriyete yaklaşma durumları söz konusudur, ancak aristokrasi onlar için daha uygun bir yönetim şeklidir. Aristo’ya göre zenginler topluma hâkim olursa oligarşi ortaya çıkar ancak yönetimde özgür insanlar olursa demokrasi oluşur (Rials ve Raynaud, 2003:109). Aristo, elitist bir yönetim şekli benimsemiş olmasına rağmen oluşturmak istedikleri homojen toplum ve yurttaş bilinci cumhuriyetçiliğin temelini oluşturmaktadır. Onları cumhuriyetçi ideolojiden ayıran nokta yönetici sınıfın toplumun daha elit, eğitimli ve gelir düzeyi daha yüksek kişilerden oluşmasıdır. Bunun dışında belirtmiş olduğu kavramlar ve değerler cumhuriyetçilik anlayışının temellerini oluşturduğunu söylemek gerekir. Platon ve Aristoteles cumhuriyeti yönetim şeklinden çok, özünde yer alan erdem, homojen toplum ve yurttaş bilinci gibi en temel kavramlara yapmış oldukları vurgularda kendilerini göstermektedir. Yani bu iki düşünürün bakış açısına göre cumhuriyet bir yönetim şekli olarak doğmamış, bir ideoloji, yaşam ve felsefe şekli olarak doğmuştur.
1*TWNTvp5AUsEX7TfQ4sNO5w.jpeg

Machiavelli (1469–1527); Prens adlı en önemli eseri ile döneminde tüm tartışmaların odağında olan düşünürün de irdelendiğinde asıl amacının özgürlüğün ne pahasına olursa olsun korunma zorunluluğu olduğu görülmektedir. Machiavelli, yönetim şekli ne olursa olsun politik köleliğe kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini savunur (Skinner, 2004;79). Söylev adlı eserinde diğer kitabında bahsettiğinin aksine daha çok halk yönetimi savunusu ile cumhuriyetçiliği biraz daha ön plana çıkarmaktadır. Özyönetimleri ile kendilerini idare eden şehirler, bir halk yönetimi ve buna bağlı olarak oluşturulacak yasaları savunur (Skinner, 2004; 79). Toplumsal düzeni sağlamak ve en iyi yönetim şekline ulaşmak içinse kamusal çıkarları gözetecek yurttaş bilinci yaratmayı hedefler (Skinner, 2004; 91). Machiavelli, bir toplumu toplum yapan olgunun siyaset olduğunu, siyasetin olmadığı yerde toplumun var olmayacağını söyler (Vergin, 2003;102). Toplumsal ilişkilerin siyasal iktidar tarafından şekillendiğini vurgular. Yani bir yargı biriminin oluşturacağı yasalar etrafında düzen içinde yaşayan toplulukları belirtmektedir. Bu demek oluyor ki Machiavelli, cumhuriyetçiliğin temelini oluşturan erdem, ahlak, yurttaş olma bilinci ve bu bilinç doğrultusunda kamu çıkarlarına yönelik oluşturulacak yasalar çerçevesinde yönetilen bir sistem oluşturmak istemektedir.
1*XOzdnDLHOr40h4LL_DhnYg.jpeg

Montesquie (1689–1755); Kanunların ruhuna vurgu yapan Montesquie, yasaların hâkim olduğu, adalet, hak ve özgürlüklerin eşit olduğu bir yönetim şeklini ifade etmektedir. Cumhuriyet ona göre monarkın bulunmadığı, demokrasi-aristokrasi karışımı uyrukların siyasal erdemine dayanan yönetim şeklidir (Şenel,2002:354). Montesquie’nın özgürlük tanımı da cumhuriyet yönetimindeki durumu ifade etmektedir: “Özgürlük, kanunların müsaade ettiği her şeyi yapmak hakkıdır; bir vatandaş kanunların yasak ettiği her şeyi yapabilseydi özgür sayılmazdı o zaman; çünkü öteki vatandaşlarında aynı yetkiyi kullanma hakları olurdu.” (Montesquie, 1998:233). Montesquie, kanunları belirlemede ortak yurttaş çıkarlarını benimsemekte ve bu bağlamda oluşturulacak yasaların tüm toplum tarafından eşit şekilde uygulanabilmesini sağlamak istemektedir. Bu demek oluyor ki Montesquie’ de ortak bir yurttaş bilinci ve cumhuriyetçiliğin değer verdiği kavramlar çerçevesinde en ideal yönetim şekline ulaşmak istemektedir. Montesquie’nun devlet-toplum ilişkisini şu şekilde açıklamak mümkündür;
“Siyasal ilişkiyi tanımlayan egemenlik teorisindeki gibi itaat ilişkisi değil, korkuyu bitiren ve eylem olasılığını veren yasa ilişkisidir. Montesquie için söz konusu olan artık yasaya itaat etmek değil, yasaların izin verdiği şeyleri yapmaktır” (Rials ve Raynaud, 2003:604).
Montesquie’ya göre yasalar bireylere özgürlüğü vermektedir. Birey yasalara uymazsa özgür olmasından bahsedilemez. Burada Montesquie, kanun koyucu ve birey arasında oluşan güven olgusuna işaret etmektedir. Kanunlar her şeyin üstündedir ve toplum özgürlüğü için her şey düşünülmüştür.
1*m8OQaWbTCeeoCbJBa9FUKg.jpeg

Rousseau (1712–1778); En kısa tanımıyla yasa ile yönetilen her devlet cumhuriyettir. Rousseau cumhuriyeti bu kadar kısa ve öz olarak tanımlamaktadır. Rousseau’da cumhuriyet ilk olarak erdem kavramı üzerine oturtulmaktadır. Genel İrade dâhilinde tüm toplum erdemli olmak ve koyulan her kurala uymak zorundadır. Cumhuriyet ona göre en iyi yönetim şeklidir çünkü ancak bu şekilde tüm yurttaşlar özgürlüklerini istedikleri gibi kullanabilirler. Başlangıçta genel irade sınırlanıyormuş gibi gözüken yurttaşlar tezin ilerleyen bölümlerin aktarılacağı üzere aslında belli noktalar dâhilinde ortak bir paydada buluşmaları nedeniyle hak ve özgürlüklerinden daha fazla yararlanabileceklerdir. Bu nedenlerden ötürü Rousseau’nun en iyi yönetim şekli cumhuriyettir. Toplum sözleşmesi adlı eserinde en iyi yönetim şeklini, toplumsal yaşamı ve siyasal hayatı etkileyen tüm durumları detaylı olarak inceleyen Rousseau, diğer tüm aydınlanma dönemi düşünürleri gibi aklın önemine vurgu yapmaktadır. Bu nedenle aklın bize gösterdiği en iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu söyler. Rousseau, eserlerinin tamamında insan yaşamı, arasındaki davranışlar, eşitsizlik gibi durumları derinlemesine irdelerken tüm var olan sorunların en iyi siyasal yöntemlerle ortadan kalkacağına inanır. Vurgulamak istediği yönetim şekli ise cumhuriyettir.
1*48sENn4l9g4S48USMyP1pQ.jpeg

Immanuel Kant (1724–1804); Cumhuriyet düşüncesi sadece bir yönetim şekli değil, devletin çıkarlarına ve bireyin özgürlüğüne olabildiğince saygı gösterilen bir yönetme yöntemidir (Raynaud ve Rials,2003:408). Kant’a göre en iyi yönetim olan cumhuriyet yönetiminin hukuka uygun tüm organları ile iyi bir biçimde idare edilmesi gerekmektedir (Raynaud ve Rials,2003:498). Bir aydınlanma dönemi düşünürü olan Immanuel Kant, özellikle akıl kavramına yaptığı vurgu ile ön plandadır. Salt Aklın Eleştirisi adlı kitabında her bireyin sahip olduğu yegâne şeyin akıl olduğu ve bu aklı kullanmadığı takdirde var olduğu her şeyden vazgeçmiş olacağını söyler (Vergin, 2003; 300). Akıl insan hayatının temelidir ve onun ile alınacak kararlar en doğru olanıdır. Bu nedenledir ki Kant, aklın ışığında en iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu belirtmektedir.
Bu tanımlardan da anlaşılacağı cumhuriyet “ortak iyi, adalet, anayasa, eşitlik” gibi kavramların farklı yorumlanmasıyla tanımlanmaktadır. Bu tanımlardaki tek fark, aynı şeyden bahsetmelerine rağmen, belli bir kavramın biraz daha ön plana çıkartılarak anlatılmasıdır ya da Platon ve Aristoteles de olduğu gibi açık olarak cumhuriyet kelimesinin kullanılmamasıdır. Bununla birlikte cumhuriyetçilik kavramı öteden beri aristokratik olarak anılmakta ve tüm tanımlar mutlaka o yönde ilerlemekteydi. Cumhuriyet daha elitist bir tavır içinde ele alınmak ile birlikte uygulayanlar ve tartışanlarda hep belli sınıfların üzerinde kimseler oldu. O yüzdendir ki, diğer tüm ideolojiler kendisini yenileme ve değişim sürecine girerken cumhuriyetçilik, üzerinde bulunan elitist anlayıştan uzun süre kurtulamadı. Ancak modern zamanlar ile birlikte artık cumhuriyet kavramı bilinen aristokratik ve elitist kabuğundan çıkarak demokratik bir hal aldığı görüldü. Bu da cumhuriyet ile demokrasinin birlikte anılması durumunu beraberinde getirdi.
Kavram olarak cumhuriyetin kullanılmasından önce, bir yönetim şekli olarak demokrasi daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Çoğunluğun yönetimi olarak adlandırılan demokrasi, aslında cumhuriyet kelimesinden farklı olmakla birlikte, aynı eksen de oldukları sürece ideal yönetimlere işaret etmektedir. Ne var ki bu iki kavram arasında her zaman gerilim bulunmaktadır. Cumhuriyet ile demokrasi kavramı arasındaki gerilimde cumhuriyetçiliğin farklı tanımlanmasına yol açmaktadır. Demokrasi kavramının detaylı irdelemesini yapan Benjamin Barber, demokrasi kavramının birçok çeşidinden bahsetmekle birlikte, en iyi demokrasi şeklinin “güçlü demokrasi” olduğunu savunmaktadır. Barber’e göre güçlü demokrasi katılımcı tarzda siyaset ile tanımlanmaktadır (Barber,1995:195). Demokrasinin ele alınış biçimine göre devletin yürütme şeklinin değiştiği ve kurumlardan, yurttaşlara kadar tüm sistemin etkilendiğini anlatmaktadır. Demokrasinin olmadığı bir cumhuriyet olabilir ancak bu durum mutlak otoriter bir yönetim anlayışını getirecek anlamına gelmemektedir. Çünkü demokrasinin de girmiş olduğu birçok kalıp vardır ve ele alınış şekline göre otoriter eğilim göstermesi mümkündür. Yani iyi irdelenmemiş, nitelik ve nicelik açısından özümsenmemiş cumhuriyet, demokrasi kıskacı altında otoriter bir hale bürünebilir. Yani önemli olan en iyi yönetim şekli olan cumhuriyet yönetimde, demokrasinin gireceği kalıbı iyi seçmek gerekmektedir. Çünkü demokrasi, yönetimleri ideal ve sürdürülebilir en iyiye götürebilecekken, tam tersi şekilde despot bir yönetim şeklini de beraberinde getirebilmektedir. Cumhuriyet yönetim anlayışı olarak ele alındığında demokrasi ile ayrılmaz bir bütündür.

Söz konusu metin yazarın kendisine ait akademik bir yayın olup, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.